Paylaş ;

Zamanın bilinmez bir vaktinde , kuşların diyarı, doğanın bağrına bastığı bir avuç insanın yaşadığı bir Miş Köyü varmış. Dağların soğuk suyu ovalarına can verir, ektiklerine katılırmış. Yeşilin tonu, gökyüzü mavisiyle bir olur huzur kokarmış Miş Köyü’nde.

En küçüğünden, en yaşlısına topu topu on hanelik olan bu köy, kendi ürettiğiyle, kendi gelenekleri ile var imiş.

Bir gün Miş Köylünün gençlerinden biri olan Hyra atası olan Smayna’nın yanına vararak nicedir merak ettiği bir soruyu yöneltmiş. Soruyu karşılayan yaşlı Smayna tebessüm etmiş. Soruya soru ile karşılık vermiş.

-“Kaç yaşındasın Hyra?”

-” Annem on beş sanırım dedi.”

-“Ben kaç yaşındayım sence?”

-“Sanırım yetmiş.”

Evin terasında karşılıklı oturarak gerçekleştirdikleri sohbet karşılıklı tebessüm ile devam etmiş bir süre. Sessizliğe anlam veremeyen Hyra sıkılmaya başlamış. Beklemeye devam etse de bir yanıt alamayacağını düşünmeye başladığı vakit bir soru daha sormuş.

-“Doğru bildim mi?”

-“Bilmiyorum.”

-“Nasıl yani sen yaşını bilmiyor musun?”

-“Bak.” demiş Smayna bir nefes alıp vermiş, bakışlarını uzaklara yönelterek konuşmaya devam etmiş.

-“Benim bir yaşım var değil mi? Aynen senin yaşının olduğu gibi.”

-“Evet” demiş delikanlı.

-“Ondan eminiz bir yaşa sahibim, sahipsin. Şu var ki, burada yıllar bizim için sayılacak kadar önemsiz değildir. Yaşanılan günlerin bize getirdiklerine odaklanmışız bizler.

Yarın için bugünden ne yapılmalı öğrenmişiz ve uygularız. Saydığımız şeyler yıllar değil, yetiştirdiğimiz nimetin herkese yetmesi için yapılan ürünlerin hesaplaması, takibi ve toplanma vaktinin hesaplanması. Su teminin zamanını takip etmek.

O nedenledir ki; ben yaşımı bilmem. O nedenledir ki yıllar değildir önemli olan, önemli olan yaşamı ihtiyaçlarını karşılayabildiğin düzeni takip etmen, önlemlerini alman, ihtiyacı olanların da ihtiyaçlarına dahil olmandır. Burada vakit yoktur gün saymaya.

Bizler hanedeki birey sayısını biliriz, bizler ne vakit kış geleceğini, ne vakit susuz kalacağımızı saymışız. Sen yaşamının geçmişini saymışsın sana ne faydası olur?”

Hyra, Smayna’nın bakışlarını yönelttiği yere dönüp bakmış ve o ana kadar nelere dahil olduğunun farkına varmadığı bütünlüğü algılamış. Anlamsızlığın anlamlandığı, farkındalığındaki eksikliğin şekillendiği bir an olmuş onun için. Smayna göz ucuyla Hyra’yı süzmüş başını çevirmeden.

-“Şimdi ben sana bir soru sorayım. Ben senin sorunu bilemedim. Bakalım sen benim sorumu bilebilecek misin?” demiş Smayna.

İkisi de birbirlerine dönerek, yüz yüze gelmişler. Hyra hazır olduğunu belli edercesine oturuşunu dikleştirmiş.

-“Söyle bakalım, kış gelecek mi, fırtına kopacak mı, gün geceye dönecek mi? Yoksa her daim baharı, yazı, gündüzü mü yaşayacağız?”

Hyra daha zor bir soru ile karşılacağını düşünmüş; ancak duyduğu soru ile dikelttiği omuzlarını salı vermiş. Gayet rahat ve yanıtı bilmişliğin verdiği rahatlıkla kollarını açarak yanıtlamış soruyu.

-“Bunu bilemeyecek ne var ki? Tabii her daim bahar, yaz yaşanır mı? Bunun kışı olacak, fırtınası olacak. Kimi vakit gündüz dahi gece gibi olacak. Güneş görünmeyecek. Ve yine yaz gelecek.”

Smayna anlamlı bakışlarıyla bu yağız delikanlıya bakmış tebessüm ederek ve;

-“Şimdi bunları saymak mı daha değerli? Yoksa bu zaman geçişlerini bilerek, neler yapmayı bilmen ve uygulanman mı? Bir yaz günü bilmelisin kış günü de seni kucaklayacak. Dağın suyu evinin önünden akarken, bir gün akmayabileceğini bileceksin. “

Hyra uzun zamandır merak ettiği sorunun yanıtını ise almadığını fark edince tam konuşacakmış ki, Smayna elini kaldırmış ve aklımda dercesine işaret parmağı ile başını işaret etmiş.

-“Gelelim seni buraya getiren soruya. Başka diyarlar var mı diye sormuştun. Buradan hariç yerler.”

Hyra yanıtı oluşan sorusuna, artık başka bir yorum almak istemeyerek konuşmuş.

-“Ben aslında artık merak etmiyorum. Burada benim yapmam gereken, öğrenmem gereken çok şey varken, henüz kendimi kanıtlamamışken başka bir yer düşünmüyorum şu an.”

Smayna: ” Bak evlat, bu köyden bugüne kadar bir kişi yol almış. Beş sene sonrasında geri gelmiş. Dediklerine göre şöyle söylemiş. ‘Merak ettiklerimin yanıtı uzaklarda değil, buradaymış.’ Dünyanı şekillendiren koşullardır, karakterindir, neyi ne kadar yapmak istediğin, neyi istemediğini bilmen ve bunlara sahip çıkmandır evlat. Huzuru uzaklarda arama.”

Burası Miş Köyü’ymüş.

Gecenin gündüz ile kardeş olduğunu bilMİŞlerin köyü.

Suyun kuraklıkla kucaklaştığını bilMİŞlerin köyü.

Birin, bin olunca bereketli olduğunu, anlam bulduğunu öğrenMİŞlerin köyü.

Odaklanmanın soyut değil somut olanlarla gerçekleşmesi halinde huzura erişileceğini öğrenMİŞlerin köyü.

Onlar yılları huzur, bereket, mutluluk içinde fazla beklentinin insanı yorduğunu keşfetMİŞ bir avuç insanın köyüymüş.

Yazan: Pınar ÇAĞLINER

Tagged

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir