29 Ekim büyük bayramı kutlamanın ardından henüz bayraklarımızı balkonlarımızdan, dükkanlarımızdan, okullarımızdan indirmemiştik. O büyük bayram çoşkusu içimizdeydi.
O ana kadar görmediklerimizin bayramını kutluyorduk. Benim için ise ayrı bir önemli gündü.
Oğlumun doğum günüydü. On altı yaşını kutlamak üzere oturduğumuz semt olan Seferihisar’dan aracımızla İzmir merkeze gitmekti planımız.
Ailemizin kalanı ile buluşarak doğum günü pastası kesilecek ve hediyelerimizi sevgiyle sunacaktık can oğluma.
Saat üçe yaklaşmak üzereydi. Oğlum araçta bekliyordu unuttuğum bir şeyi almak üzere girdiğim evden çıkarak ben de aracıma bindim ve kontağı çevirdim.
ÇIĞLIKLAR
Kucağımda duran maskemi almak üzere başımı öne eğmiştim ki araç sallanmaya başladı. Araçta bir sorun olduğunu düşündüm önce.
Sonra mantığım dedi ki; motor teklese araç öne arkaya doğru sallanır.
Biz sağa sola yatıyorduk. Sarsıntı azalacağına çoğalıyordu, araç sağa sola sallanmakta şiddetlendi. Aracı sıkıca tutmaya başladım.
Sanki yer yarılacak ve biz içine düşeceğiz hissi ile birlikte müstakil evlerin oluşturduğu mahallemdeki her evden çığlıklar yükseldi.
Oğlum o esnada ona planladığımız sürprizden habersiz telefonda anneannesiyle konuşuyordu.
Benim çığlıklarımı duyan ne oldu diyen annemin sesinin ardından ahizeden bana ulaşan kırılan eşya sesleri oldu.
Olduğum yerde kaldım. Oğlum hem bana hem telefona bakıyordu. Oldukça sakin bir tavırla beni teselli etmeye başladı.
Araçtan çıktım. Dudaklarımdan dökülen tek bir kelime vardı: “Annemler…”
Telefonlar kesildi, internet ulaşımı kurulamadı. Mahallemdeki herkes birbirine ‘İyi misiniz?’ diye haykırıyordu. Bakışlar soğuktu, gözler yaşlı.
Dua ediyordum. Kırılan eşya sesleri kulaklarımda adeta çınlamayı geçmişti, etkisi ellerime ve bacaklarıma vurmuştu. Aklıma Sms ulaşımı geldi.
Kısa süre sonra yapılan telefon görüşmesi ile onların iyi olduğu haberini aldım. Ne eve girebildik, ne arabaya. Dualarımız kimseye bir şey olmamasıydı.
Bize ulaşan acil bir durum bildirimi vardı. Denize 100 metre uzaklığında bulunan oturum yerimiz için tsunami olacağı ikazı.
İki veya üç katlı evlerimiz, güvenliğimiz ve araçlarımız için telaşa düştük.
Çoğumuzun bakımını üstlendiği hayvan dostlarımız vardı, akıllara hemen onlar geldi. Bir durum değerlendirmesiyle acil ihtiyaç malzemelerini ve hayvan dostlarımızı alt katlardan alarak ikinci katlara taşıdık.
Gelen habere göre Sığacık maalesef ki bu kötü olayı da yaşadı. Bizim sahilimizdeki deniz ise 4 metre geri çekilip 8 metre ileri gelmesiyle kaldı.
Deprem şokunu biraz da olsa atlatmıştık ki artçı depremle zaten boşalan sinirlerimiz daha da bozuldu.
Bir yandan da, daha önce bu şiddette deprem yaşamadığımız için merkezde gerçekleşen depremde ölenlerin olmamasıydı.
Aslında depremin tam merkezinde olan bizmişiz ama İzmirim hiç iyi değilmiş.
30 EKİM 2020
SAAT 14.51
Durdu. Yıkılan binaların ardından birçok hayat ve onları bekleyenler için zaman durdu. Kimi insan evine koştu çocuğu için, anne babası, büyükleri, hocaları için…
Tonlarca ağırlığın altında olanlar için, bizler için, İzmir için zaman çığlıklara büründü.
Çok hızlı bir organizasyon gerçekleşti aslında. Manisa ve İzmir İtfaiyesi, Afat, Kızılay ve gönüllü birçok kişi enkaz başındaydı. Mucizeler dediğimiz çok insan gün ışığına kavuştu.
İzmir’in sayısız oteli hasarlı ve yıkılmış olan insanlara ücretsiz olarak odalarını, mutfaklarını açtılar.
Kafeler gün içinde ücretsiz hizmet veriyorlar. Acil çadır merkezleri oluşturuldu.
Bu kötü günleri birliktelikle atlatacağız inanıyorum. Daha çok mucize adı duymak beklentimiz. Buse gibi, İnci gibi…
Yazar: Pınar ÇAĞLINER
Roman Yazarı