Bir çocuk, düşüp te ağladığını kimse görmesin diye başını dizlerinin arasına alır ya işte öyleyim bu aralar. Yüreğimin farkı yok yangın yerinden, biçare gözlerim ona yoldaş. Ne garip değil mi? Yürek yanar gözden akar gözden akanda yüreği parçalar. Adı var mıdır bu acının ya da bir tarifi, yok bence ne kadar anlamsız kelime varsa hepsi bir araya gelmiş gibi, Anlam veremiyorum sanki benliğim kaybolmuş düz yolda kayboluyorum… Bütün çıkmaz sokaklar üstüme üstü me geliyor. Kaçtıkça kovalayan gölgeler var peşimde, İçimde anlamsız bir korku cinayet işlemiş gibiyim. Kendi kendimi sorguluyorum burada ne işim var ne yapıyorum der gibi.
Şimdi ben dünü olmayan yarınlarda bıraktım kendimi, Kilitli bir sandık içinde sakladım yüreğimi. Yanımda bir tek kalemim var artık, konuşmasak ta anlıyoruz birbirimizi, hadi gel yeni bir sayfa açalım hiçbir şey olmamış gibi yazalım yırtalım ama bırakmayalım yine yazalım. Papatyaların da sevebileceğini denizin mavisini, dağların gizemini, gökyüzünün asilliğini yazalım. Yüreğimiz değil elimiz yorulsun bu defa hüzün değil sevinç sarsın mısraları umut vadetsin yarınlara. Birde böyle kandıralım kendimizi gözümüzden yaş aksa da toz kaştı der avuturuz gönlümüzü. Verecek bir hesabımız, anlatacak bir anımız olmasın, hiç kimse anlamasın bizi yara olmasınlar derman olamadıklarına sarmaya kalkmasınlar kabuk bağlamayan yaramızı.
Hadi gel her şey hazır loş bir gece lambası ayağı kırık bir sandalye, eski püskü bir masa, yanmayı bekleyen bir şömine etraf hayal kırıklığı dolu sitem olup aksa da dilimden nefretim yine de yazalım anlatacak çok şeyimiz var. Her virgülden sonra bir cümle her cümleyi de bir nokta ile bağlayalım yarıda kalmasın eksik hissetmesin kendini.