Yeni üretim dönemin başlamasıyla beraber tarımsal girdi fiyatlarındaki artış ve 2023 hasat edilen ürünlerin alım fiyatları da yavaş yavaş açığa çıkıyor. Alınacaklara zam gelirken üretilen ürünlerin enflasyon ve dolar kuru karşısında her yıl bir önceki yıla göre stabil kalması veya düşmesi nerdeyse yeni üretim dönemi için yeniden yapılandırmayı beraberinde getirdi.
2024 üretim döneminde çiftçi; kartları yeniden dağıtmak zorunda!
Yapılan hesaplamalar gösteriyor ki eğer tohum, gübre ve ilaç kullanımını minimumda tutar ve her bir işlemde traktörle tarlaya gitmez evde bir köşede sessizce oturursa 2024 üretim dönemi için düşündüğü veya ayırdığı para ancak yetiyor.
2024 üretim dönemde çiftçi âdeta iğne deliğinden geçecek gibi görünüyor.
Piyasa takibi, maliyet analizi ve bu işin matematiğini bilmeden yapılan iş ve işlemlerin sonucunda büyük hayal kırıklıkları bekliyor, maalesef.
SİZ DEĞİŞİMİ YANLIŞ ANLAMIŞSINIZ!
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözünü kendine düstur edinmiş Tarım ve Orman Bakanlığı bu sene yeni dönemle birlikte tarım politikasında ve planlamasında yenilikler yapmaya süratle devam ediyor. Yapacağı yenilikler heyecanla bekleniyor çiftçiler arasında (!) Tarım Bakanlığı çalışır da Milli Eğitim Bakanlığı boş durur mu hiç? İki bakanlık yenilikler açısından adeta yarışıyor vaziyette… İstatistiklere göre eğitim sistemi en az bir kere değişmeden okulu bitirebilen birine en son 1960’larda rastlanmış. Tarımda da 1960’lara kadar gitmeye gerek yok son 20 yılda 7 tarım bakanı değişti ve yeni atanan bakanlar kendisinden bir önceki bakanının yapmış olduğu projeleri, çalışmaları devam ettirmeyerek, yeni bir sistem ve yeni flaş projelerle devam etme yolunu tercih etti.
E hal böyle olunca Türkiye gençliği ve Türk çiftçileri de değişen sistemlerine en iyi uyum sağlama kategorisinde rekorlar kitabına girmeye hak kazanmış, duydunuz mu?
Güzel bir hikâye vardır, şu kedinin boynuna zil takmak isteyen farelerle ilgili olan hikâye… La Fontaine’in aktardığı hikâyelerden biri. Fareler kentindeki tüm fareler huzur içinde yaşıyorlarmış. Öyle derken bir gün kedinin biri bu kente dadanmış. Fareler korkudan yuvalarından çıkamaz olmuşlar. Günlerce çıkamamışlar. Sonunda bunun böyle gitmeyeceğinin farkına varmışlar. Toplanmışlar “bu beladan nasıl kurtuluruz?” diye fikir alışverişi yapmaya başlamışlar. Farelerden biri “kedinin yaklaştığını anlamanın bir yolunu bulmanın gerektiğini” söylemiş. Bunun nasıl olacağına dair birçok fikir ortaya atmış fareler, ancak hiçbiri kabul görmemiş. Genç farelerden biri çözüm yolunu bulmuş, “Çok basit bir planım var ve bu bizi kesinlikle bu beladan kurtaracak. Kedinin boynuna bir zil takalım. Zil sesini duyduğumuzda kedinin yaklaştığını anlar ve kaçıp saklanırız.” Bu planı duyan fareler çok sevinmiş, kutlama yapmaya başlamışlar hemen. Fakat yaşlı bir fare ayağa kalkmış ve bütün farelere seslenmiş: “Dostumuzun planı çok güzel. Ama size bir sorum var: Kediye zili kim takacak?”
Bu hikâyeyi okuduğumda aklıma Nasreddin Hoca ve fil hikâyesi geldi birden. Hikâyedeki yaşlı farenin sorduğu soru “kimin öne çıkacağı” ile ilgiliydi.
Yaşlı fare kimin öncü olacağını soruyor. Nasreddin Hoca ise öncü oluyor ama arkasında gibi görünenler sonradan onu yalnız bırakıyorlar. Bu hikâye ve Nasreddin Hoca’nın hikâyesinden sonra sormak gerekir: Kediye zili kim takacak? Kediye zili takmalı mı? İkinci fil gerekli mi?
Hikâye ülkemiz tarımı olarak devam ettirelim ve hikâyedeki yaşlı farenin sorduğu soru gibi “kimin öne çıkacağı” ile ilgili birkaç soru soralım:
Kaç çiftçi temsilcisi ve STK’a öne çıkıp “tarımda yaşanılan sıkıntı ve sorunlardan bahsedebiliriz” diyebilirdi?
Kaç ilçe ve il müdürü, öne çıkıp “tarımda yaşanılan sıkıntı ve sorunlardan bahsedebilirim” diyebilirdi?
Kaç daire başkanı ve genel müdür, öne çıkıp “tarımda yaşanılan sıkıntı ve sorunlardan bahsedebilirim” diyebilirdi?
Ya da Nasreddin Hoca gibi şart koşsaydı, “Benimle birlikte başkaları da gelecek” deseydi ve geleceğini söyleyenler sonra kaçsaydı (gelecek beklentisi, koltuk, makam vs. bırakıp) zili yine de kedinin boynuna takar mıydı?
Son söz: Başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı bürokratları ve yöneticileri, ana ve yavru muhalefetler, ülkemizin diğer yöneticileri ve anlamak istemeyen vatandaşlarımıza kadar herkes: Elbisenin güzel, gömleğin çok güzel ve ayakkabının fiyakalı ama çorabın delik olduğunu inşallah görürler.
Ayakkabının içinde çorabın deliği görünmez ama yaşanacak bir salgında, ekonomik bir krizde, gıda güvenliği sorununda, kuraklık, iklim kaynaklı doğal afetlerin sıklığını ve şiddetini artırarak devam etmesinde, özetle el ayak çekilince ayakkabı illaki çıkacak ve delik görülecek. Bunu bilsinler!
Yeter ki gerçekler gün yüzüne çıktığında bu aziz milletim bir kez daha yine mi demesin!
Sevgili Tarım dostu ve çiftçi okurlarım, her zaman belirttiğim gibi: Üretmekten, çiftçilikten, hayata değer bir yaşamdan, sevmeye değer bir aşktan, sadakatten, dostluğa değer bir arkadaşlıktan, LİYAKAT’ten, ATATÜRK’ten ve TÜRKİYE’den asla vazgeçmemeniz dileğiyle…
Sevgiyle kalın…